Önce demokrasi tarihimizin bize öğrettiği üç tespiti paylaşalım:
- Türkiye’de seçmen tercihleri kolay kolay değişmez. Partilerin adı değişse bile sağ ve sol partilerin aldıkları oy dağılımı çok değişmez; %60- %40!
- Seçmen tercihi referandumlar söz konusu olduğunda daha da nettir. İktidar partisinin kim olduğundan bağımsız olarak seçmenlerin, iktidarın önerisini kabul etme eğilimi yüksektir. Tarihimizde sadece 1988 referandumunda iktidarın önerisi geçmemiştir. Kalanların HEPSİ geçmiştir! Bu yüzden referandum kampanyalarında iktidarın işi nispeten kolaydır.
- İlave olarak son dönemde yaşanan akıldışı kaotik gidişat ile ilgili de seçmen davranışı bilgisine sahibiz. Bizim seçmenimiz kaos ve belirsizlik durumlarında iktidarda fütursuzca güç kullanabilen liderler lehine oy kullanıyor. 1 Kasım’da bunu gördük.
Bu üç tespitten hareketle, referandumda iktidar partisinin işinin kolay olacağını düşünebiliriz.
Eğer durum bu denli açıksa, referandumda başkanlık sisteminin geçmesini istemeyen güçler ne yapmalı? Gece gündüz demeden; sokakta, iş yerlerinde, fabrikada, atölyede, üniversitede, medyada, akla gelen her yerde çalışmalılar. Bütün güçleriyle, bütün üyeleriyle, bütün entelektüel çevreleriyle kampanyaya asılmalılar.
Türkiye’de parlamenter demokratik sistemin değişmesini istemeyen siyasi partilerin tamamına; bugünden itibaren sokağa çıkmalarını, her yerde her seçmene dokunmalarını; olası bir sistem değişikliğinde Türkiye’de yaşamın nasıl zorlaşacağını, nasıl yaşanılmaz bir ülkeyle karşı karşıya kalacağımızı anlatmalarını şiddetle tavsiye ederim.
Medya konusunda da muhalefetin durumu zor. İktidar medyanın ağırlıklı bölümünü domine ediyor ve iktidar kaynaklı mesajlar mevcut medya düzeninde hemen gündem yapılıyor. Bu ise seçmenin ikna edilmesi konusunda muhalefet aleyhine sonuç yaratıyor. O yüzden kısıtları ne olursa olsun, muhalefete düşen görev kendi medya kanallarına sahip olmaktır. Özellikle de dijital medya.
Öte yandan, ne tür bir anayasa ve başkanlık sisteminin tartışıldığını bırakın sokaktaki insanı, birçok AKP milletvekili bile bilmiyor. O nedenle seçmenin bilgilendirildiği bir enformasyon kampanyası hayati olacak. Kampanya, başkanlık sistemiyle biz vatandaşların yaşamında nasıl değişiklikler olacak sorularına net ve anlaşılır yanıtlar verebilmeli.
Bilindiği gibi başkanlık sistemini isteyen siyasi merkezlerin en önemli argümanı ülkeyi muhtemel askeri darbelerden korumak! Bu çevrelere, bırakın seçilerek geçici süreler için ülke yönetimine gelenleri, “mülkün sahibi” olan Osmanlı Padişahlarının akıbetini hatırlatmak isterim. Bilindiği gibi toplam 35 Osmanlı Padişahının 17’si askeri darbe ve isyanlarla devrildi... 12’si darbelerden sonra can verdi.
Demek istediğim, gücün tek elde toplanması askeri darbe ihtimalini ortadan kaldırmaz. Darbeleri engellemenin yegane yolu katıksız ve radikal demokrasidir!
“İlle de başkanlık” diyenlerin diğer argümanı ise devlette hızlı karar alma ve uygulama ihtiyacı olduğudur. Oysa ki devlet meselelerinde tartışmadan hızlı karar almanın ne dramatik sonuçlar doğurduğunu son 14 yılda hep gördük.
Suriye sorunundan, Rusya ile yaşanan krize ve PKK sorununa kadar son yıllarda oradan oraya savrulmamız bundandı. Siyasette hızlı değil, doğru karar almak önemlidir. Başkanlık sisteminin Türkiye’nin dertlerine derman olma ihtimali sıfırdır.
Bu yüzden aklı başında olan herkes bu tehlikeli gidişe karşı çıkmalıdır.
1 Aralık 2016, Marketing Türkiye dergisine verilen mülakaat.