Siyasi partiler seçmenlerin hepsine birden yaranamazlar. Herkese yaranmaya çalışmak gerçekçi değildir. Çünkü toplumlar birbirleriyle çıkarları çatışan seçmen kitlelerinden oluşur.
Ülkedeki yönetim şekli ne olursa olsun, örneğin çalışanlarla çalıştıranların çıkarları birbiriyle çelişir. Ya da büyük sermayeile orta ve küçük sermayeninçıkarları her zaman örtüşmez. Bazı seçmenler hak ve özgürlükler sonuna kadar geliştirilsin isterken, bazı seçmenler fazla özgürlüğün toplumu ve aileyi bozacağına inanır.
Her siyasi parti, varlık nedenini ve dayandığı seçmen tabakasını doğru anlamalıdır. Bir partinin kendi varlık nedenini unutması veya çekirdek seçmen kitlesinin asli taleplerine ihanet etmesi trajik sonuçlar doğurabilir. (7 Haziran’da CHP’nin aldığı sonuç buna örnektir.)
Eğer partinin güçlü bir seçmen tabanı varsa önce onları elde tutup, ondan sonra başka oyların peşine düşmesi akıllıca olur. Başka oylara gözünüzü diktiğinizde ise, henüz size oy vermemiş ama vermeye en yakın olan seçmen kitlerinden başlamanız gerekir. Çünkü, size yakın seçmen kitleleri arasında oyunuzu artırma ihtimaliniz, tümden rakip bir çevrede oy artırmaktan çok daha kolaydır.
MHP VARLIK NEDENİNE UYGUN DAVRANDI
İşte 7 Haziran Genel Seçimlerinde MHP’ye başarıyı getiren bu stratejik yaklaşım oldu. MHP kurulduğundan bu yana ekonomiye değil, güvenliğe odaklanmış bir parti. 90 öncesi, komünizme karşı kendini konumlamıştı. 90 sonrası ise PKK’nın başlattığı mücadeleye karşı ülkenin birliğini korumaya kendini konumlandı. MHP bu pozisyonunu değiştirip yeni ve riskli maceralara kalkışmadı.
7 Haziran öncesi MHP’ye yardım eden asıl konu, “Çözüm süreci” konusundaki belirsizlikler, AKP’nin tüm süreci gizli kapaklı yürütmesinin yarattığı endişeler ve HDP’nin görünen yükselişi oldu. MHP, pozisyonunu değiştirmek yerine derinleştirdi ve sonuç aldı.
“KUTSAL İTTİFAK” YERİNE “KENDİ İÇİNDE İTTİFAK”
Seçimlere yaklaşırken MHP tabanına yakın seçmenleri hedefleyen iki küçük partiden Büyük Birlik Partisi (BBP) ve Saadet Partisi’nden (SP) Genel Başkan Devlet Bahçeli’ye ittifak talepleri geldi. Bu partilere yakın kamuoyu ve entellektüel çevreler haftalarca ittifak konusunu işlediler.
Ama Bahçeli bu çağrılara olumlu cevap vermek yerine, kendi tabanını sağlama alacak bir ittifaka yönelmeyi tercih etti. Bahçeli muhtemelen 1991’de Türkeş’in, Erbakan ve Aykut Edibali ile yaptığı ve tarihimize “Kutsal İttifak” diye geçen sürecin sonuçta Milli Görüş geleneğinin kitleselleşmesine hizmet ettiğini bildiği için bu önerilere uzak kaldı.
Onun yerine daha önce kendisine karşı muhalif olmuş veya genel başkanlık iddiası sergilemiş olan Ümit Özdağ ve Koray Aydınbaşta olmak üzere Ülkücü Hareket’inçeşitli isimlerine yer vererek kendi tabanındaki muhtemel oy kaymalarının önüne geçti.
Devlet Bahçeli, eski Merkez Bankası Durmuş Yılmaz ve çatı aday Ekmelettin İhsanoğlu gibi kendi partisine ve seçmenine yakın isimleri de listesine alarak vitrine yeni isimler koymayı ihmal etmedi. Ama örneğin CHP’nin sağ ve muhafazakar sağdan çeşitli isimleri vitrine koyarak sağdan oy toplayacağını sanma naifliğini de göstermedi.
HEM NEGATİF HEM POZİTİF KAMPANYA
Her ne kadar seçim beyannamesi açıklandığında “ekonomik vaatler modasına” uymuş gibi görünse de, MHP kampanyası aslında ekonomi eksenli yürümedi. MHP bir yandan “Hatırla” diyen ilanlarla 17/15 Aralığı, Oslo görüşmelerini, Aksaray’ı vs. hatırlatarak AKP dönemini eleştirdi. Bu yönüyle negatif bir kampanya yürüttü.
Bir yandan da “Bizimle Yürü Türkiye” sloganıyla, AKP ve Erdoğan muhalifi cephenin lideri olmaya oynadı. 2014 yerel seçimlerinde çeşitli şehirlerde diğer muhalefet partilerinin seçmenlerinin o şehirdeki güçlü MHP adayını desteklemesi gibi bir durum yaşanmıştı. MHP, 7 Haziran kampanyasıyla benzeri bir durumun bu kez Türkiye ölçeğinde yaşanmasını hedefledi. Diğer muhalefet partilerinin seçmenlerine ve bu arada kendisine en yakın pozisyonda olan BBP ve Saadet tabanına, “Bizden olmanıza gerek yok ama, AKP’ye karşı bizimle yürüyün, birlikte sonuç alalım”mesajı vermeye çalıştı. Benzer şekilde AKP tabanındaki milliyetçi duyarlığı yüksek olan seçmen kesimleri MHP’nin ana hedef kitlesi oldu.
7 Haziran’da seçmenin, sonuç almaya odaklı, taktik oy kullanma eğiliminde bir güçlenme olacağı görülüyordu. Seçmen MHP’nin koalisyon ortağı olma ihtimaline inandıkça Saadet ve BBP’nin “Milli ittifak”ı güç kaybedecekti. Öyle de oldu. Milli İttifak, beklenenden daha düşük oy aldı.
MHP yukarıda anlatılan pozisyonu gereği, yeni hiçbir şey söylemese, hiçbir şey vaat etmese bile, sadece HDP’nin yükselmesi nedeniyle oylarını artırabilecek bir partiydi. MHP; AKP ile HDP’yi ortak bir sepete koyarak ve ikisine birden sert bir karşı duruş sergileyerek oyunu artırmaya çalıştı. Bunun da seçmende belirli ölçüde bir karşılığı olduğu için sonuç alabildi: Hem oylarını % 16,3’e artırdı, hem de meclisteki koltuk sayısını 79’a çıkardı…
Bu yazıyla birlikte, 7 Haziran Genel seçimlerini siyasal iletişim ve strateji penceresinden değerlendiren 5 günlük diziyi tamamlamış oluyoruz.
Radikal, 14 Haziran 2015