16 Nisandan Davut ve Golyat efsanesi çıkar mı?

Tarihteki destansı zaferlerin hepsi orantısız mücadele koşullarından doğmuştur.

Bundan yaklaşık üç bin yıl önce Ortadoğu’da savaşan taraflar, kendilerini temsil etmek üzere birer savaşçı tayin eder, böylelikle meydan muharebesinde binlerce erkeğin telef olmasını önlerlerdi. Eski Ahit günlerinde İsrail Krallığı ile Filistin orduları karşılaştığında, Filistinliler de kendilerini temsil etmek üzere 4 metre boyundaki dev bir savaşçıyı çıkarırlar. Golyat adlı bu azman dev, tunçtan bir miğfer ve tüm bedenini kaplayan kalın bir zırh giymiştir. İsrailoğulları tarafında ise bu korkunç deve karşı toy, çelimsiz ve genç bir çoban olan Davut çıkar. Davut’un gözle görünür bir gücü yoktur ama, çarpışmayı kazanabileceğine ilişkin bir inancı ve kendine güveni vardır. Tarihin en unutulmaz çarpışması böylesine adil olmayan şartlarda başlar.

Golyat’ın karşısında teke tek mücadelede hiç bir insan evladının şansı yoktur, değil ki çelimsiz Davut’un olsun. Ama Davut, oyunun kurallarını değiştirir. Azametli devi hiç kimsenin aklına gelmeyen bir yöntemle alt eder. Golyat ile kol mesafesinde çarpışmaya girmek yerine ona doğru koşarken, beklenmedik şekilde sapanını çıkarır ve Golyat’ın başındaki miğferde bulunan tek açık yerden alnına taş fırlatır. Golyat’ın devirdikten sonra da, kendi kılıcıyla devin kellesini bedeninden ayırır.

Olağan mağlupların kendilerinden kat kat üstün rakiplerine karşı zafer kazanabilecekleri fikrinin ilham kaynağı olan Davut ve Golyat’ın o unutulmaz çarpışması, bugünlerde bu topraklarda ansızın çıkıveren referandum kapışmasında gerçekleşebilir mi?

AKP’NİN İNSANLIĞA ARMAĞANI

Türkiye bu referandumda önemli bir buluşu oylayacak. Bugüne değin yeryüzündeki demokratik hükümet sistemlerinin 4 türü olduğu bilinirdi: Parlamenter sistem – Başkanlık sistemi – Yarı başkanlık sistemi – Meclis hükümeti sistemi.

Beşinci bir hükümet sistemi “keşfeden” AKP şimdi seçmeni buna ikna etmeye çalışıyor. Yeni sistem arayışlarını başlangıçta “Başkanlık sistemi” olarak tanımlayan AKP, önerdikleri ile gerçek başkanlık sistemi arasındaki uçurum ortaya çıktıkça bu tanımlamadan geri adım attı ve önerisini “Türk tipi başkanlık sistemi”olarak damgalamaya çalıştı.

Ancak bu da önerilen sistemin gerçek başkanlık sistemiyle kıyaslanmasını ve hayati farklılıkların gösterilmesinin önüne geçemediği için AKP keşfettiği sisteme yeni bir ad daha verdi: “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”.

İşte Türkiye 16 Nisan’da bu bütünüyle kendine özgü sistemi oylayacak. Bu sistemin en temel özelliği kuvvetler ayrılığını, kontrol ve dengeyi bütünüyle sistemin dışına çıkarmış olması. Geriye kalan sisteme de her türlü isim verilebilir ancak demokratik diyebilmek imkansız.

Aksi söylense de bu değişiklik devletin bütünüyle Erdoğan’ın sahip olduğu güce göre ve onun istekleri doğrultusunda dizayn edilmesinden ibaret. Zaten kamuoyu da referandumu temelde Erdoğan’ın oylanması gibi algılıyor.

EVET KAMPANYASI

Tabii Evet cephesi de Hayır cephesi de açıkça bu algının üzerine bir kampanya inşa etmeyi riskli gördükleri için konunun etrafından dolaşan, ağırlıklı olarak duygulara seslenen kampanyalar yürütüyorlar. 

Örneğin AKP bugüne kadar 4 farklı temaya sahip filmler yayınladı.     

“Milyonlarca Evet” ve “Evet ile güçlü Türkiye”diyen ilk filmler AKP’nin icraatlarına övgü niteliğindeydi. Görkemli kalabalıklara, önemli inşaat başarılarına ve müziğe dayanan bu filmler AKP’nin gücünü ve tabii bu gücün arkasındaki isim olan Erdoğan’ı vurgulamayı amaçlıyordu.

AKP’nin ikinci ve üçüncü grup filmleri yeni sistemin ne getirdiği ve siyasi hayatta hangi sorunları çözeceğine dairdi. Bu filmler daha önceki AKP filmlerine göre oldukça etkisiz kaldılar ve çok da fazla yayılamadılar. Çünkü resmen öyle görünse de bu anayasa değişikliklerinin özü fiilen bu referandumun konusu değildi.

Son olarak yayınlanan “Tüm kalbimle Evet” filmleri başlangıçtaki “Evet ile güçlü Türkiye” mesajına geri dönen ve bu mesajı bu kez de tek tek, ülkenin tüm kentlerinden vatandaşların ağzından ileten çalışmalardı.

AKP, “Kararımız net, oyumuz evet”, “Türkiye için tüm kalbimle evet”, “Daima millet kararımız evet” gibi, aslında bir fikir içermeyen sloganlarla kampanyayı yürüttü. Bu hiçbir şey söylemeyen, fikirsiz kampanyanın aslında AKP açısından doğru bir yol olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor. Çünkü 15 yıldır iktidarda olan bir partinin ve çok güçlü liderinin neden daha fazla güç istediğini rasyonel olarak anlatabilmek kolay değildi.

Evet kampanyası dijital dünyada da aynı tek boyutluluk içerisinde devam etti. Kampanya sosyal medyada gerçek anlamda sivil bir katkı bulamadı. Sivil toplum kuruluşlarının ya da bireylerin evet mesajı veren farklı farklı ve etkili işlerine pek tanık olunmadı.

HAYIR KAMPANYASI

Buna karşılık, çok geniş bir siyasi yelpazeyi içeren Hayır cephesi sosyal medyada da aynı çeşitliliği etkili biçimde yansıttı. CHP, muhalif MHP’liler, HDP ve hatta İslamcı Saadet Partisi’nden farklı boyutlarıyla Hayır diyen işler görüldü. Çok sayıda sivil inisiyatif ve STK’nın da girişimleriyle çok başlı ve çok renkli bir Hayır kampanyası yürütüldü.

Hayır cephesinin merkezi gücü olan CHP bütün boyutlarıyla tam bir kampanya yürüttü. CHP’nin kampanyası da “Geleceğim için hayır” diyen küçük bir kız çocuğu görseli ve bu mesajı veren çocukları gösteren filmlere dayanıyordu.

Pozitif bir etki yaratmayı hedefleyen bu kampanya da tıpkı AKP kampanyası gibi hiçbir şey söylememe başarısına sahipti. Böylece CHP de hiçbir şey söylemediği için hata yapmamış, kendisiyle aynı cephede yer alan diğer siyasi partileri rahatsız edecek görüş ve tutumlar sergilememiş oluyordu.

İki tarafın sözcülerinin kampanya süresince birbirlerine karşı kullandıkları dil, resmi kampanyaların pek bir şey demeden ve soft bir tonda konuşan dilinden yüz seksen derece farklıydı. Evet kampanyasının sözcüleri Hayır oyu verecekleri “darbeci”, “düşman”, “terörist” olmakla itham eden şeyler söylediler. Kampanya boyunca hem böyle şeyler söylediler hem de seçmenler arasında hiçbir ayrım yapmadıklarını iddia ettiler. 

Örneğin Erdoğan, Hayır diyenlerin 15 Temmuz darbecilerinin yanında yer alacağını söylerken, Hayır cephesinin önde gelen aktörü Kılıçdaroğlu da,  15 Temmuz darbe girişiminin Erdoğan’ın kontrolünde gelişen planlı bir eylem olduğunu iddia etti.

Bu referandumda AKP, tam olarak anlaşılmayan bir biçimde anayasa değişikliklerini öneren ve destekleyen MHP ile birlikte Evet kampanyası yürüttü. Ancak milliyetçi bir parti olan MHP tabanının ve önde gelen isimlerinin önemli bir bölümü Hayır cephesi içerisinde yer aldılar. Bu durum da AKP’nin milliyetçi seçmenlere özel bir ağırlık vermesine yol açtı. Bu zorunluluk nedeniyle Türkiye’nin zaten uzun bir liste oluşturan “dış düşmanları”na, referandum dönemine özelmiş gibi görünen yeni düşmanlıklar eklendi. Örneğin Hollanda birden Türkiye’nin ve referandumun önemli bir gündem maddesi haline getirildi.

Türkiye zaten demokrasi, yargı ve medya bağımsızlığındaki büyük sorunları nedeniyle seçimlerde eşit ve adil bir rekabetin yürütülebileceği bir ülke konumunda değildi. Sonuç olarak bu referandumda da bu özelliğini pekiştirdi. Evet cephesi 1 Kasım 2015 genel seçimlerinde yüzde 62’lik bir oy oranına sahip partilerden (AKP – MHP – BBP) oluşuyor ve çok önemli bir kamu gücüne sahip. Bununla birlikte, 16 Nisan’a birkaç gün kala görünen tablo, referandumun başa baş geçeceği ve her iki seçeneğin de kazanmasının sürpriz olmayacağı şeklinde.

 ADALETSİZ REKABET 

Referandumda tarafların güçleri o kadar orantısız ki. Ne adil bir yarıştan, ne demokratik teamüllerden, ne hakkaniyetli bir devlet yönetiminden, ne de hukuktan bahsedebilmek mümkün. OHAL koşullarının kanırtırcasına zorlandığı antidemokratik bir ortamda cereyan ediyor herşey.

Evet cephesinin tek, güçlü ve kararlı bir lideri var. Muazzam bir seçmen ilişkileri yönetim becerileri, sınırsız finansal imkanları var. Anormal bir medya desteği ve ülkenin medya evrenini domine eden bir kampanya dağılımı var. Ülkedeki 24 TV kanalından 22’si Evet cephesine çalışıyor. Devlet kurumları, devlet bankaları, bakanlıklar, belediyelerin büyük çoğunluğu ve örgütlü devlet gücü, yasaları ve demokratik teamülleri çiğneme pahasına Evete lojistik destek sağlıyorlar. Doğu ve Güneydoğu’da kolluk güçleri bile “ya devletin yanındasın yada karşısında” diyerek seçmeni baskılıyor. Özetle Evet tarafı, aynen Golyat gibi azametli, korkutucu bir büyük makina.

Hayır cephesi güçlü lider bir yana, güçlü bir kampanya makinasına dahi sahip değil. Parası yok, medyası yok, seçmen ilişkilerini yönetebilecek becerisi ve hazırlığı yok. Ama Hayır cephesinde çok renklilik ve çok seslilik var. Hayır cephesinde, seçmenin ve seçmen kümelerinin, sivil toplum kuruluşlarının, platformların, inisiyatiflerin demokratik katılımı ve heyecanı var. Üç beş kadından, az sayıda gençlerden, sekiz on akademisyenden, hukukçulardan oluşan amatör ama inançlı, iradeli yüzlerce sivil oluşum… Hayır cephesinin muhtemelen en önemli kozu, elini taşın altına koyma iradesi sergileyen bu yüzlerce insiyatif. İlk kez Hayır cephesini temsil eden kesimlerde güçlü bir “Kazanabiliriz” umudu ve iştahı var.

YENİ BİR EFSANE MÜMKÜN MÜ?

16 Nisan’a 3 gün kala, referandumda yarışan tarafların güçleri Davut ve Golyat karşılaşmasındaki fotoğrafı andırıyor. Bir tarafta fütursuzca güç kullanan, gerçek olmayan konuları bile gerçekmiş gibi pazarlayabilen bir büyük propaganda güçü… Diğer tarafta çelimsiz, acemi insiyatiflerden ve yetersiz muhalefetten oluşan ama, karşısındaki devi yenebileceğine inanan grupçuklar.
Eğer yayınlanan- yayınlanmayan araştırmalar doğruysa, eğer o araştırmalarda denekler gerçek kararlarını dile getirebildilerse 16 Nisan günü Hayır cephesi kazanabilir. Ve eğer Hayır kazanırsa, 17 Nisan’dan itibaren tüm dünya bir efsaneden bahsetmeye başlayabilir. İşte o zaman bu efsane Türkiye’nin geleceğinde, huzurunda ve demokrasisinde pek çok olumlu gelişmeyi ateşleyebilir.

Başkanlık dediler, tek adam rejimi çıkardılar

13 Nisan 2017

"Türkiye Türkiye'den büyüktür"

13 Nisan 2017