Obama nasıl başardıysa aynı şekilde. Obama hangi toplumsal katmanlarla ve hangi teknolojik imkanlarla Washington’daki beyaz ve Anglosakson rakiplerini bir bir devirdiyse bir benzeriyle… Yani gençlerle ve sosyal ağlarla başardılar.
Tek farkla ki, Obama’dan daha hızlı yaptılar, Obama’dan daha az parayla yaptılar. Örneğin Tunus’ta, sosyal ağlarda organize olan muhalefet, güvenlik güçlerinin zor kullanması üzerine “Polise yasemin verelim” sloganıyla hızla güç topladı. Moral gücü ele geçirdi. Ardından büyük kalabalıklarla sokak gösterilerine başladı.
Eğitimli genç jenerasyonun sosyal ağlara gösterdiği ilgiden işkillenen Bin Ali hükumeti, henüz bu olaylar patlak vermeden aylar önce, internete müdahale etmek istemişti. Bazı sosyal ağlara erişim engellenmiş, bloglara sınırlama getiren yasalar uygulamaya sokulmuştu. Ama, Bin Ali yönetimi ne yaparsa yapsın, gençlerin sosyal ağlar ve internet üzerinden iletişim kurmasını hiç bir zaman tümden engelleyememişti.
Olaylar başlar başlamaz eylemciler, gösterilerde çektikleri fotoğrafları ve videoları sosyal ağ siteleri aracılığıyla birbirleriyle paylaşmaya başladılar. Güvenlik güçleri tarafından öldürülen insanların görüntülerini bu sitelerde yayarak, herkes tarafından bilinmesini sağladılar. Olaylar başladıktan sadece 11 gün sonra, aralıksız 23 yıldır ülkeyi yönetmekte olan Zeynelabidin Bin Ali Suudi Arabistan’a kaçmak zorunda kaldı.
Tunus’un ardından Mısır’da patlak veren devrimi ise tüm dünya canlı yayından izledi. Hem TV kanallarından, hem de sosyal ağlardan… Hepimiz, elimizde Blackberry’ler, IPhone’lar, Mısırlı “yoldaşlara” twitt attık, enternasyonel selam çaktık, dayanıştık!
Hüsnü Mübarek muhtemelen yurt dışındaki milyar dolarlarını güvenceye alabilmek için 18 gün dirense de, halkın kararlı tutumuna karşı koyamadı. 30 yıldır başrol oynadığı politika sahnesini terketmek zorunda kaldı. Bu 18 günde Tahrir Square nerdeyse Times Square kadar ünlendi…
Yeni siyaset düzeni ve şeffaflık
Yasemin Devrimi domino etkisi yaratmaya devam eder mi? Ortadoğu’daki otokratik rejimleri teker teker devirebilir mi? Bu rejimler ne kadar güçlüler; ne kadar kirli, kanlı ve ceberrutlar? Yoksa her biri birer “kağıttan kaplan” mı? Yasemin Devrimleri de, ABD’nin yeni dünya düzeni içindeki pozisyonuna mı hizmet ediyor? 2011 boyunca bu soruların cevaplarını anlayacağız.
Ama bir gerçek var ki, görünen köy klavuz istemez. Otoriter rejimler ve halk düşmanı yönetimler artık eskisi kadar rahat olamayacaklar. Dün gizli kapaklı yapılan pek çok anlaşma, çok kısa gelecekte deşifre olacak. Hırsız siyasetçilerin hırsızlıkları daha kısa sürede açığa çıkacak.
Nerede olursa olsun bir siyasi lider veya bir hükümet, demokrasiden uzaklaştıkça, gücünü halktan değil de silahtan almaya çalıştıkça işi zorlaşacak. İnternetin yarattığı alabildiğine iletişim özgürlüğü, siyasetçiler için işleri her geçen gün için zorlaştıracak.
Ya Türkiye?
Türk siyasetçilerle ilgili Wikileaks belgeleri henüz yeterince netleşmedi. Bu konuda, yakın gelecekte beklenmedik pek çok şeyi bekleyebiliriz. Bazı gazetetecilerce, 15 Şubat tarihinde OdaTV’ye yönelik olarak yapılan operasyonun bu konuda muhtemel sızıntıları engellemek için yapıldığı rivayet edildi.
Eğer bu rivayet doğruysa, siyasetçilerimize hatırlatırım ki, Türkiye’deki internet erişim oranları ve sosyal ağlara üyelik sayıları, Yasemin Devrimi ülkeleriyle kıyaslanamayacak denli yüksektir.
MediaCat Dergisi Mart 2011 sayısı, PrPlus eki için yazılan makaleden