Araştırma şirketleri bütün seçimlerde tartışma konusu olur ancak bu kez daha erken başladı görünüyor. ‘Araştırma şirketleri algı operasyonu mu yapıyor?’ sorusuna sizin yanıtınız nedir? Kamuoyu yoklamaları, seçmenin tercihini değiştirebilir mi?
Araştırma şirketlerinin “bu parti kazanacak” demesiyle o parti kazanmaz, böyle bir şey vaki değildir.
Araştırma şirketleri, (eğer o araştırma düzgün, namuslu yapılıyorsa) sadece mevcut bir zaman diliminde seçmenlerin tercihlerinin ne olabileceğine ilişkin bir çeşit fotoğraf ortaya koyar. Ama sırf araştırma şirketi böyle dedi diye seçim kazanan bir aday ya da parti dünya tarihinde yoktur.
Sonuçların ancak şöylesi durumlarda etkisi olabilir; diyelim ki yerel seçimdesiniz ve üç önemli aday var, bunlardan biri önde gidiyor. Adayınız bir hayli gerilerde, sizin tam desteklemediğiniz ama kabul edebileceğiniz bir başka aday da desteklenirse önde giden adayı kesme ihtimali var. Bu gibi durumlarda seçmenler stratejik oy kullanır.
Benzer bir durumu 2011 genel seçimlerinde gördük. Bir sürü araştırmada MHP’nin barajın altına, düştüğü, yüzde 8-9 oranlarına olduğu görünüyordu. Bu nedenle hem CHP’den hem de başka siyasi partilerden bazı seçmenler stratejik oy kullandılar.
2015 seçimlerinde benzeri bir durumun tekrarlanabileceği anlaşılıyor: Seçmenlerin bir bölümü, “HDP barajı geçemezse AKP’nin rejimi değiştirebileceği, başkanlık sistemini parlamentodan geçirebilecek bir sandalye sayısına erişebileceği” riskini algılıyor. Bu nedenle hem CHP’den, hem de başka siyasi partilerden bir kısım seçmen sırf bu korku nedeniyle HDP’ye oy verebilir.
Araştırma şirketlerinin ortaya koyduğu veriler ayrıca, parti örgütlerinin mobilizasyonunda ve motivasyonunda muazzam etkilidir. Daha çok kapının çalınmasına, daha çok partilinin sandıklara sahip çıkmasına neden olabilir ve bunlar da az önemli değildir.
HDP için bu dediğinizin tam tersi bir etki yaratabileceği, yani barajı aşmış göstermenin rehavete yol açabileceği uyarıları da yapılıyor?
Bence bu seçimlerde HDP’nin en önemli şansı korku: “Ya HDP barajı geçemez ve alması muhtemel 50-60 sandalye AKP’ye geçerse, rejim değişirse?” Dolayısıyla bu korku nedeniyle “HDP’ye evet!” Ama ikinci korku var; o da “Ya HDP Erdoğan’la anlaştıysa veya sonradan anlaşırsa?” korkusu. İkinci korkudan da “HDP’ye hayır!”
Bu nedenle iki hafta önce Selahattin Demirtaş çıktı ve son derece basit ve etkili bir şekilde tek bir cümleyle Erdoğan’ı başkan yapmayacaklarını söyledi. Bu yoldan devam edilmesi lazım. Aksi takdirde ikinci korku etkili olabilir.
‘Korku’ dediniz ama HDP aynı zamanda umudu, yeni olanı temsil etmiyor mu?
Gayet tabii ama HDP barajı geçerse “Türkiye’yi çok iyi yönetirler, hayatımızı muazzam iyileştirirler” düşüncesinden, inancından veya umudundan geçmeyecek. Daha çok “Aman sistemin değişmesini, ülkenin bir kaosa sürüklenmesini engellesinler” diye özetlenebilecek bir umuttan bahsedebiliriz.
Dolayısıyla 7 Haziran’da ‘oylar bölünmesin, tatava yapma bas geç’ propagandası yapıl(a)mayacak?
Doğru. Bu gibi kampanyaların bu seçimlerde çalışma imkanı kalmadı. Burada ironik olan şey şu; CHP ve MHP’nin iktidar olma yolu da HDP’nin barajı aşmasından geçiyor. Yani HDP’nin barajı aşamaması durumunda AKP’nin yeniden ve tek başına iktidar olacağı bütün araştırmalarda ve simülasyonlarda gözüküyor.
Öylesine ironik bir durum ki, MHP ve CHP olarak bir rakip partiye yardım etmek durumundasınız ki iktidar ortağı alternatifi olabilesiniz.
6 Nisan 2015 – Evrensel Gazetesi’nden Serpil İlgün ile röportajdan…