Erdoğan’ın öfkeli halinin nedenleri nelerdir?
Siyasi iletişimde başarılı olmak için çeşitli yollar vardır.
Bunlardan biri şudur: Rakibinizin en güçlü göründüğü pozisyonda öyle bir açık bulursunuz ve ordan vurursunuz ki, gücü ve algısı sarsılmaz gözükün rakip, o en güçlü olduğunu sandığı yerinden aldığı darbeyle sarsılır, devrilir gider.
Aslında milliyetçi olduğuna inanılan bir siyasi anlayışın özünde tam tersi politikalara angaje olduğunun ortaya çıkarılması, aslında emekten yana politikalarla işbaşına gelen bir siyasi anlayışın sermayeyle kurduğu gizli bir ittifakın ortaya çıkarılması veya aslında özgürlükçü olduğuna inanılan bir siyasi anlayışın tam tersine politikalarının ortaya çıkarılması vb bunlara örnektir.
Düne kadar AKP’ye karşı muhalefeti laiklik ve Kemalizm karşıtlığı temelinde yürüten ana muhalefet, son bir kaç ayda strateji değişikliğine gitti ve birbiri peşi sıra gündeme getirdiği iddia ve belgelerle, AKP’nin güçlü zannedilen bir yönüne vurmaya başladı.
Bilindiği gibi, Sn. Erdoğan ve AKP, 3Y olarak adlandırdıkları yolsuzluklara, yasaklara ve yoksulluga son verme vaadiyle iktidara gelmişti. Sn. Erdoğan ve partisi son altı yıldır siyasi ringde öylesine dominant oldu ki, rakiplerinin tamamı bugüne kadar tüy siklet kaldı. İşte, AKP iktidarının açık ara güçlü pozisyonuna karşı, Şaban Dişli olayıyla başlayan, ardından Deniz Feneri ve Dengir Mir Mehmet Fırat’e yönelik iddia ve belgelerle ile devam eden ve daha da edeceği anlaşılan gelişmeler, ringteki kendinden emin bu agır siklet boksürünün kaşının sıkı bir kroşe ile yarılması durumudur. Yani bugün ringteki güçlü boksörün çok güçlü olduğu sanılan kaşı patlamıştır ve rakip boksör habire o kaşa çalışmaktadır.
AKP’nin en temel vaadi olan ve “ak” kelimesinde kendini bulan temizlik-dürüstlük imajı bu olaylar ve bu olayların medyada artık yankı bulmasıyla sarsılmaya başlamıştır. Çünkü iddialar, sıradan parti üyeleri veya adı-sanı bilinmeyen parti görevlileri ile ilgili değildir, genel başkan ve yardımcılarını hedef almaktadır. Kızgınlığın temel nedeni budur.
Türk seçmeni öfkeli liderlere nasıl bakıyor?
Seçmenin kim olduğuna ve hangi siyasi partiye yakın olduğuna göre durum değişiyor. Örneğin, yoksulluk sınırının altında yaşayan kesimler daha çok AKP seçmeni durumundadırlar ve bu kesimler gerektiğinde yabancı politikacılara, gerektiğinde yurt içindeki güç odaklarına bağırıp çağıran, onları azarlayan bir lideri kendi ezilmişliklerinin cevabı olarak görebilirler. Demem o ki, Tayyip Erdoğan, Aydın Doğan benzeri güç odaklarını paylayarak onların yapamadığını yapmakta ve onlar adına, onların intikamını almaktadır. Belediye-hükumet yardımlarıyla ayakta durabilen ve bu nedenle de AKP’ye yakınlık duyan bu kesimlerin (TÜİK raporlarına göre) 18 milyon kişi olduğunu ve toplumun % 25’ini oluşturduğunu hatırlamalıyız.
Öte yandan geçmişteki kısır siyasi kavgalardan çekmiş olan ve huzur arayan kesimlerin bu tür bir politikayı hoşgörmek için bir nedenlerinin olduğunu düşünmek çok kolay değil.
Erdoğan gibi sert çıkışlar yapan liderler seviliyor mu?
Yukarda değindiğim gibi, sosyo ekonomik olarak en zor koşullarda yaşayanlar bu lider tipini seviyor ve destekliyor, desteklemeye de devam edecektir. Bunun yanısıra, hayat tarzı olarak muhafazakarlığın yaygınlaşmasında AKP’yi araç olarak gören kesimler de bu çıkışların yanında yer alıyor ve Erdoğan’ı Kasımpaşalılığı nedeniyle seviyorlar. Bir başka açıdan bakıldığında Kasımpaşalılığın geleneksel “devlet baba” imajı ile de ters düşmediği ortadadır: Malum, ikisi de gerekirse sever, gerekirse döver.
Türk siyasi tarihinde örnekleri var mıdır kimler?
DP iktidarının kimi uygulamalarına karşı İsmet İnönü’nün meşhur konuşması akıllardadır. DP’lilere “Sizi ben bile kurtararam!” dediği konuşma. Veya, 1980’li yıllar boyunca, ülkedeki iklimin sonucu sertleşen Demirel, Ecevit, Türkeş gibi siyasi liderler. Ama, bu örneklerin tamamındaki kızgınlık siyasi nedenlerledir ve siyasi kişileri hedef almıştır. Hepsi de naif kızgınlıklardır. Ben, Sn. Erdoğan’ın kızgınlığının hem tarz, hem şiddet ve hem de yöneldiği kişiler bakımından öncekilerden farklı olduğunu düşünüyorum.
Geçmişte öfkeli çıkışlarıyla seçim kazanan liderler oldu mu?
Tek başına öfke veya öfkeli çıkış seçim kazanma nedeni olamaz. Öfkenin ve öfkeli çıkışın toplumca paylaşılan bir nedeni varsa, zamanın ruhuna uygunsa seçimin kazanılmasına yardım etmesi mümkün olabilir. 1930’ların başında aşırı enflasyonist ortamdan ve Versailles anlaşmasının sonuçlarından dolayı acı içinde yaşayan Alman seçmen, öfkeyle ve öfkeli çıkışlarla duruma isyan eden Adolf Hitler’i desteklemiştir. Toplumsal çöküş zamanlarında öfke daha çok işe yarayabilir.
Sert çıkışlar Erdoğan ve partisine oy kazandırır mı? Bu bir taktikse tutar mı?
Sert çıkışlar geçmişte Sn. Erdoğan’ın işine yaradı diyebilecek veriler elimizde yok. Ama, dün işini zorlaştırdı da diyemeyiz. Çünkü geçmişteki sert çıkışlar, seçmenden aldığı oy desteğiyle ülkeyi yönetmeyi hakettiği halde, yönetebilmesi önünde pek te adil olmayan engeller çıkaran sistem ve kişilere yönelikti. Yani, Erdoğan oralarda nispeten haklıydı. Bugün aynı şeyi söyleyebilmek o kadar mümkün görünmüyor.
Yolsuzluk iddiaları siyasi partilerin seçim kazanmasında önemli bir engel midir? Türk halkı adı yolsuzluklarla anılan partileri cezalandırıyor mu?
Dünyanın her demokrasisinde yolsuzluk iddiaları siyaset için tahrip edicidir. Bunun için siyasetçinin ve siyasi partinin ille de yargı önünde mahkum olması gerekmeyebilir. Bir şekilde oluşacak olan yolsuzluk algısı da siyasi partilerin aynı sonuçla karşılaşmasına neden olabilir. Bir bürokratın neden olduğu İski skandalı potalsiyel bir SHP iktidarını nasıl önlemişse, çeşitli yöneticileri için konuşulan yolsuzluk iddiaları da ANAP’ı bitirmiştir.
Başbakan Erdoğan’a tavsiyeleriniz nelerdir?
Sn. Başbakan’ın yeni bir stratejiye ihtiyacı var. İkinci döneminde olan çogu siyasi iktidar yıpranır, bir kısmı kirlenir. İlk gününden itibaren AKP’nin kendi zenginlerini yaratma çabasında olduğu hep iddia edilegelmişti ama bu durum seçmenlerce belli bir anlayışla kabul edilebilmişti. Lakin, yolsuzluk iddiaları aynı şey değil! Bu iddialar, öfke ve kızgınlıkla da yok edilemez… Yapılması gereken şey yolsuzluk iddialarının organize olmadığının ortaya konulabilmesidir. Aksi halde, AKP için önümüzdeki sürecin bir hayli zor olacağını öngörebiliriz.
(Newsweek dergisinden Adem Demir ile yapılan söyleşi, 26.09.2008)