Demirtaş ve “Strateji” kazandı

Pek çok kesimden yükselen itirazlara rağmen otoriter bir başkanlık rejiminin; “Yeni Türkiye” ambalajıyla ülkeye dayatılması seçimin sonucunu belirleyecek seçmen kesimlerinde derin bir korku yaratmıştı. Ekonomik programa yönelmeyi seçen CHP’nin aksine HDP, bu korkuya cevap verdiği ölçüde kazanacağını erkenden kavradı.
HDP’nin seçim stratejisi, tam da bu nedenle   korku odaklı bir iletişim perspektifi üzerinde şekillendi. “Ya HDP barajı geçemezse, düşünün neler olur?” 
Sözkonusu olan,  gerçekçi bir korkuydu ve oluşması muhtemel Meclis aritmetiği dolayısıyla HDP bu korkuya neredeyse matematiksel kesinlikte bir çare de önerebilmekteydi.  Bu nedenle HDP  kampanyası, odağına seçmenin korkularını aldı ama korku – umut dengesini de makul bir düzeyde tutmayı başardı.
Açıktı ki,  daha dabaskıcı bir “Erdoğan rejimi”ne geçme korkususeçmenlerin bir kısmına “HDP’ye evet”dedirtecekti. Ama aynı zamanda geçerli ikinci bir korku daha vardı: “Ya HDP,  Erdoğan’la gizlice anlaştıysa? Ya da seçimden sonra anlaşırsa?” Bu korku da kararsız seçmende “HDP’ye hayır!” eğilimini güçlendirebilirdi.  Bu nedenle Selahattin Demirtaş çıktı; basit ve etkili bir şekilde tek bir cümleyle Erdoğan’a “Seni başkan yaptırmayacağız”dedi. HDP kampanyası o gün en önemli eşiği atlamıştı.
HDP seçmen korkularına dayalı bu stratejiye odaklanmakla kalmadı, Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve diğer parti sözcülerinin ağzından defalarca verilen söze ihanet edilmeyeceğine ilişkin açıklamalar yaptı. HDP sözcüleri kararsız seçmenin ikna edilmesinin bu ikinci korkunun aşılmasına bağlı olduğunu anlamıştı.
Pazarlama literatürüyle ifade edecek olursak, HDP’nin barajı aşmaya odaklı konumlandırması basit ve netti: “Erdoğan’ı durdurabilecek tek parti!”
DEMİRTAŞ, ERDOĞAN’A KARŞI KAZANDI
Bu açıdan bakıldığında, 7 Haziran genel seçimleri aslında iki kişi arasında geçti diyebiliriz: Kendisi için tasarlanmış bir “sözde Başkanlık rejimini”kurmak için “400 milletvekili verin ve bu iş huzur içinde çözülsün” diyen Recep Tayyip Erdoğan ile Meclis kürsüsüne çıkıp “Seni başkan yaptırmayacağız” diyerek inen Selahattin Demirtaş arasında…
42 yaşında genç bir lider olan Selahattin Demirtaş 7 Haziran seçimlerinde karizması ve sempatisiyle, siyaset yapma üslubuyla partisine fazladan oy kazandırabilen tek lider oldu. HDP ile birlikte bu seçimde oyları artan diğer bir parti de MHP’dir, ancak  bu artışta Bahçeli’nin liderliğinin etkisinin önemli bir unsur olduğunu söylemek zor. 
EKONOMİK VAATLER
Seçmen tercihlerine ilişkin olarak söylenen “Seçmen cebindeki paraya bakar” genel tespiti doğrudur ancak, olağan koşullar altında doğrudur.  Pek çok seçmen segmenti için 7 Haziran’ın normal bir seçim olamayacağı açıktı. Ayrıca, 17 – 25 Aralık soruşturmalarından sonra ortaya çıkan durum nedeniyle, AKP seçmen dönüp cebindeki paraya bakmasın diye olağanüstü koşullar yaratmaya çalışıyor ya da bu algıyı güçlendirmeye çalışıyordu.
HDP barajı geçerse, “HDP’liler Türkiye’yi çok iyi yönetirler, hayatımızı muazzam iyileştirirler” inancından dolayı geçmeyecekti. Buna rağmen “Ekonomik Vaatler”de bulunmaktan geri durmadı. Çünkü bu vaatler belki kimsenin oy tercihini etkilemeyecekti ama, HDP’nin bir Türkiye partisi olarak algılanmasını pekiştirecekti.
YENİ KİMLİK KONUMLANDIRMASI : “BİZ’LER MECLİSE”
Asgari ücretin 1800 lira olması gibi somut ekonomik vaatler içerse de HDP kampanyasının “umut” boyutu  bir “kimlik siyaseti” stratejisi üzerinde yükseldi. Ancak bu, bugüne kadar alışık olduğumuz türden ayrılan bir kimlik siyasetiydi. Burada “çoğul kimlikler” yani “bizler”merkezi bir yer tutuyordu. Ve bütün kimlikleri içermeyi öneren, bütün kimlikleri eşitlemeyi vaat eden bir dil kullanılıyordu. Bu vaat, demokrasinin sıcak yüzüydü.
Makul bir korku – umut dengesinin de bir gereği olarak, HDP şarkılı türkülü, güleryüzlü bir reklam kampanyası yürüttü. O kadar ki TV filmlerinde iki eş başkanı halay çekerken ya da hiç konuşmaksızın HDP seçim şarkısı eşliğinde gülümserken bile gördük. HDP halay çeken eş başkanlar filmiyle, CHP’nin 2014 yerel seçimlerindeki, belediye başkan adaylarının hep birlikte “Hayat Bayram Olsa”şarkısını söylediği reklam filminden sonra, “güleryüzlü, insana umut veren bir siyaset” mesajı verme yolunda yeni bir örnek oluşturdu.
Selahattin Demirtaş’ın kendisi de, HDP kampanyasındaki mesajlarla uyum içerisinde bir performans sergiledi. Seçmen, Demirtaş’ı ekranlarda gördükçe HDP’nin Türkiyelileştiğine, bir Türkiye partisi olma yoluna girdiğine daha fazla ikna oldu.
SAMİMİYET, TEVAZU, ESPRİ, HAZIRCEVAPLIK
Selahattin Demirtaş, samimiyetiyle, tevazusuyla seçmenin gönlünde, partisinin aldığı oyun üzerinde bir yer kazandı, geniş kesimler tarafından sevildi. 
Sosyal medyada, sevenleri arasında “Selocan”, “Selo başgan” gibi lakaplarla da çağrılan Demirtaş hiç şüphesiz yeni seçmene ulaşma yolunda sosyal medyayı en etkin kullanan liderdi. Bizzat kendisinin yazdığı anlaşılan tweet’lerle sosyal medyanın ruhuna ve imkanlarına en uygun biçimde davrandı.
HDP bu kampanyada barış yolunda ilerleme kararlılığını gösterdi ve kendilerinin de farkında oldukları gibi, dikkate değer ölçüde emanet oy aldı. Ne var ki bu kampanya dönemindeki dilini ve kapsayıcı yaklaşımını koruyup geliştirdiği ölçüde HDP’nin bu emanet oyları kalıcı hale getirmesi ve yeni seçmenler kazanması kuvvetle muhtemel.
KÜRT SİYASETİNİN ARTIK YENİ BİR LİDERİ DAHA VAR
Bir partinin üst yönetimi kaç kişiden meydana gelirse gelsin, partinin ideolojisi ve programı ne olursa olsun sonuçta seçmen lidere oy verir. Lider, partisinin ideolojisini, programını, vaatlerini seçmenin anlayacağı, sevebileceği ve ikna olabileceği şekilde anlatabildikçe lider olur.
Selahattin Demirtaş, 7 Haziran’da elde ettiği sonuçla Kürt siyasi hareketinin kaderini değiştirmeyi başardı. Kürt siyasi hareketinin son 10 seçimdealabildiği ortalama 5,1’lik seçmen desteğini %13.1’e çıkaran asli güç oldu.
Demirtaş bu performansla Kürt siyasi hareketi içerisindeki rüştünü de ispat etmiş oldu. Başlangıçta liderliği çok da istenmediği halde (Demirtaş’ın BDP’de kalması iradesi sergilendiği ve bu nedenle BDP’den ayrılan son kişilerden biri olduğu hatırlanırsa) HDP’yi bir etnisite partisi olmaktan çıkarıp Türkiye partisi haline getirdi ve büyütüp önünü açtı.
Demirtaş’ın bu muazzam başarısı, silahlı mücadeleyi başlatan ve halen dağda elde silah beklemeye devam edenkadroların varlığını Kürt seçmenler nezdinde de daha fazla sorgulanır hale getirdi. 

Demirtaş artık “Erdoğan’ı durduran”,  “çözüm süreci”ni güçlendiren ve toplumu kalıcı barış yolunda umutlandıran güçlü bir aktör olarak siyaset sahnesindedir.
Radikal, 13 Haziran 2015

CHP, 7 Haziran’ın ruhunu kavrayamadı

16 Haziran 2015

MHP pozisyonuyla kazandı

16 Haziran 2015