“Obama’nın kazanması bir devrim. Böylesi daha önce görülmedi. Böylesi daha önce yaratılmadı. Bu devrim internette yaratıldı, internette geliştirildi, internet sayesinde yayıldı ve internet sayesinde kazandı.
Bu devrim Amerika’yı değiştirecek, dünyayı değiştirecek. Bu devrim düşünme şeklimizi değiştirecek. Bu devrim bundan sonra, stratejiyi değiştirecek, mesajı değiştirecek, siyaseti ve siyasetçiyi değiştirecek.
Bu devrim gösterdi ki, 10 milyonu aşkın insan, ülkenin bir köşesindeki tek odadan yönetilebilir ve koca bir ülkenin kılcal damarlarına kadar nüfuz edilebilir.
Bu devrim kanıtladı ki, tek kuruşsuz yola çıksan da kazanabilirsin. Böyle bir devrim sana gerekli olan her şeyi temin edebilir: Fikir, yaratıcılık, para, insan, örgüt, medya gücü…Obama’nın seçilmesi, beklenmeyenin artık beklenene dönüştüğü bir devrim. Bir dijital devrim. Bu devrim 4 Kasım 2008’de ABD’de gerçekleşti. Bu devrim her ülkeyi etkileyecek. Hazır olun, Türkiye’yi de etkileyecek.”
Wikileaks sızıntıları sonrasında Ortadoğu ülkelerinde gelişen olaylar acaba yukarda yazılanların gerçek olmaya başladığının işareti sayılabilir mi?
Wikileaks çağı…
Başta ABD olmak üzere pek çok ülke yönetimi, Wikileaks tarafından sızdırılan belgeler yüzünden sıkıntılı anlar yaşadılar.
ABD’nin Irak’ta yaptığı kepazelikler, Amerikan diplomasisinin dedikodu kıvamındaki ülke raporları ve bazı kirli operasyonlar dahil pek çok konu bir anda dünyanın tabloit haberlerine malzeme oldu. Türkiye’de ise kimi siyasi liderlerin yabancı bankalarda milyarlarca dolarlık servetlerinin olduğu deşifre edildi, yazıldı, konuşuldu.
Wikileaks belgeleri pek çok ülke vatandaşının gözünün açılmasını sağladı. Acaba yöneticiler, aslında sanıldığından daha mı kirliydiler? Acaba yöneticiler, sanıldığından daha mı çok kendi keselerini düşünüyorlardı?
Bir başka cephede ise bu sızdırmaların yeni bir ABD komplosu olabileceği iddiaları egemen oldu. Acaba bu sızdırmalar, yeni dünya düzenine uygun bir operasyonun hazırlığı olabilir miydi? Acaba ABD, bu yeni “soft power” ile, bazı ülkelerde rejim değişikliği yapmayı mı hedefliyordu?
“Turuncu Devrimler”
“Soft power” yoluyla rejim devirme operasyonları ilk kez doksanlı yıllarda görülmüştü.“Turuncu Devrim” adı verilen bu “operasyonlar”, Sırbistan, Ukrayna, Gürictan ve Kırgızistan’da iktidarları sivil ayaklanmalar yoluyla devirmişti.
O günlerde George Bush, “Son 18 ay içerisinde Gül, Turuncu, Mor, Lale, Sedir devrimlerine tanıklık ettik. Bunlar sadece birer başlangıçtır. Bu devrimlerde STK’ların ve ABD hükümetinin önemli rolleri bulunmaktadır. Yeni dönem savaşları milletleri değil, rejimleri hedef alacaktır” dediğinde olan bitenlerin aslında bir başka fotoğrafının olduğu net biçimde ortaya çıkmıştı.
Renkli devrimler belki devam edecekti ama, Rusya duruma müdahale etti! Orta Asya liderleri ile seri toplantılar yaparak Turuncu Devrimlerin yayılmasını engelledi. O kadar ki, bir ara Kırgızistan yönetimine Bişkek’teki Amerikan üssünü bile kapattırdı.
Acaba ABD, dün George Soros’un “think thank”leri yoluyla yaptığını, bugün Julian Assange’ın “Wikileaks”i yoluyla mı yapmak istiyordu? Ne de olsa ABD, Irak ve Afganistan’da öğrenmişti ki, “demokrasiyi” silahla getirmek ya mümkün değildi veya aşırı pahalıydı.
“Yasemin Devrimleri”
Derken, komplo iddialarını kanıtlarcasına Ortadoğu ülkeleri birbiri ardına karışmaya başladı. İlk kıvılcım Tunus’ta çaktı. 17 Aralık 2010’da 26 yaşında üniversite mezunu bir seyyar satıcı olan Muhammed Buazizi, zabıtanın işporta tezgâhına el koyması üzerine kendini yakmıştı.
Wikileaks’te sızdırılan belgelerden Tunus Devlet Başkanı ile eşinin yolsuzluklarının açıkça ortaya çıkması ve ABD’nin de Tunus liderinden kurtulmak istediğinin anlaşılması herşeyi tetikledi. Anlaşıldı ki Bin Ali, sanılandan daha kirli ve sanılandan daha korumasız.
Kendini yakan Muhammed Buaazi’nin tedavi gördüğü hastanede 5 Ocak 2011’de ölmesi bir işaret fişeği oldu. Gençler Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlar üzerinden hızla organize oldular. El Cezire televizyonu da, Arap coğrafyasında kanıtlanmış etkisiyle olan biteni Arap halklarına aktardı. Ve 16 Ocak 2011 günü Bin Ali’nin Suudi Arabistan’a kaçmasıyla sonuçlanan “Yasemin Devrimi”ni gerçekleştirdiler.
Barack Obama, tam da kendisinden bekleneceği gibi, Tunus halkına destek mesajları vererek, ayaklanmanın başarılı olmasında etkili oldu. Obama, devrim sonrasında, “Tunus halkının cesaretini ve onurlu duruşunu alkışlıyorum” diyerek ABD’nin, yeni devrimleri nasıl karşılayacağının işaretlerini de vermiş oldu.
MediaCat dergisi PrPlus eki, Mart 2011