Gezi Parkı’nın ne olduğunu anlamak için bu üç kelimeye odaklanın… |
Gezi Parkıolayları farklı siyasi duruşa sahip olanlarca farklı algılandı. Bazıları olayların başlangıcındaki grup ile sonradan olaylara dahil olan grubun farklı kimliklere ve taleplere sahip olduğunu yazdı çizdi. Bazıları, Gezi Parkı eylemlerinin sadece çevreci bir amacının olduğunu anlatmaya çalıştı. Başkaları, bunun sadece üç beş ağaç işi olmadığınısöyledi. Bir kısım analist, yıllarının birikiminin bir patlaması olduğunu söyledi. Hükümet ve hükümete yakın olan çeşitli çevreler, olayların arkasında bir organizasyon varmış gibi algıladı ve pazarladı.
Bu analizlerin ne kadar doğru veya yanlış olduğunu burada tartışacak değilim. Benim tartışmak istediğim konu, Gezi Parkı eylemlerini başlatan asıl kitlenin kimler olduğuna odaklanmak. Bunun için de bence tek bir kriter var: Başkalarının ne dediğine değil, onların kendilerini nasıl tanımladıklarına bakmak…
Konumlama stratejisi
Gezi olaylarını başlatan asıl kitlenin yani, genç kuşağın kim olduklarına bakmadan önce pazarlama alanından bir kavramı hatırlatmak istiyorum: Konumlama. Al Reis ve Jack Trouth‘un pazarlama dünyasına kazandırdığı stratejik bir kavram olan konumlama, sizin kim olduğunuzu, kendinizi nasıl gördüğünüzü, ürününüzün kim için ne ifade edeceğini ve hangi tür ihtiyaçların karşılığı olacağını belirler.
Konumlama onlarca yıldır pazarlamanın özü haline gelmiş bir stratejik yaklaşımdır. O kadar ki, doğru bir konumlama cümlesi yazmayı başaramadığınız takdirde, pazarlama alanındaki çabalarınızın anlamlı bir başarı yaratması mümkün değildir.
Gezi ve konumlama
Gezi Parkı ile ilgili kim ne derse desin, başından beri bu protestoları düzenleyen gençlerin kendilerini nasıl gördükleri ve nasıl tanımladıkları önemli. Olayları anlayabilmek, onların kim olduklarını anlayabilmekten geçiyor…
1 Haziran Cumartesi gününün keşmekeşinde, ‘Mustafa Keser’in Askerleriyiz!’sloganını ilk kez duyduğumda, bu grubun kendisini nasıl konumladığını ve nasıl tarif ettiğini net olarak hissetmiştim. 3 kelimelik bu kısa cümle, çok yalın ve çok köşesiz bir konumlamayı işaret ediyordu:
Bu cümle ile Gezi Parkı’nı başlatan ve sürdüren genç aktivistler, hiç bir kuşkuya ve hiç bir art niyetli okumaya gerek kalmadan kendilerini pozisyonluyorlardı. Ve bunu yaparken, onları desteklemek için meydanlara inen, kendilerini ‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’ diye tanımlayan bir başka kitleden tartışmasız olarak ayrılıyorlardı. Üstelik bir yandan o grubun siyasi duruşunu ti’ye alarak, bir yandan da ‘o grupla işimiz olmaz’ diyerek…
Keser ne olduğunu anlayamadı… |
‘Mustafa Keser’in Askerleriyiz’ cümlesi ilk günden beri sadece bir slogan gibi, bir mizah ürünü gibi görüldü; gülünüp geçildi. Muhtemelen Mustafa Keser’in kendisi de bu cümleyi kullanan gençlerin ne demek istediklerini anlamadı, hatta korktu.
Oysa o cümle Gezi Parkı olaylarının iç yüzünü anlamamızı sağlayacak en kilit cümledir. Basittir. Yalındır. Dolaysızdır. Olağanüstü bir cümledir. Emin olun ki, bir başka grup üzerinden kendini bu denli net ve bu denli basit şekilde tanımlayabilme zekası ender raslanır bir durumdur. Daha ne desinler: ‘Ne sağcıyız ne solcu…ne Kemalistiz ne muhafazakar… hem apolitikiz, hem çevreci!’ diyorlar.
Stratejistlere kapak olsun.
Yıllarca pazarlama dünyasında, reklamcılıkta ve siyasi iletişimde çalışmış bir profesyonel olarak, ekibimdeki stratejistlerden hep bu denli basit ve bu denli doğru cümleler yazmalarını bekledim. Ne var ki, beklentim her zaman karşılanamadı. Çünkü basit olanı bulabilmek zordur.
Olayların ardında hala bir komplo arayan medya temsilcilerine, siyasi stratejistlere, siyasilere ve adli ve idari yöneticilere söylemek isterim: Başka yerde komplo aramayın: Komplo bu cümlede saklı! Bu cümleyi yazabilme zekasına sahip yeni kuşakları anlayamadığınız sürece daha çok çuvallar; minik pek çok krizi uluslarası ciddi meseleye çevirirsiniz!