Seçmen oyunu bir torba kömüre sattı yanılgısı!
Zaman zaman iddia edilenin aksine, özgür demokrasilerde seçmen göbeğini kaşıyarak oy vermez. Çok partili serbest seçimlerin olduğu ülkelerde seçmenin iradesinin en özgür olduğu yer sandıktır. Oy kabinine giren seçmeni bağlayacak hiç bir esaret bağı söz konusu değildir. Seçmen davranışını, ne Stockholm Sendromu‘na ne de “bir torba kömüre” bağlamak akıllıcadır. Bu tür yorumlarla hatayı seçmende aramak, bir sonraki seçimde kaybetmenin peşin garantisidir.
Pek çok saygın araştırma, seçmenlerin ağırlıklı bölümünün hangi partiye oy vereceğine seçim kampanyaları başlamadan çok daha önce karar verdiğini kanıtlıyor. Türkiye’deki seçmenin durumu diğer ülke seçmenlerinden farklı değildir. Seçmen; siyasilerin konuşmalarından, liderlerin olaylar karşısındaki karar ya da kararsızlıklarından, orada burada yapılan dost sohbetlerinden, okuduklarından, dinlediklerinden liderleri ve partileri tartar. Oy vereceği liderin ülkeyi daha iyi yönetip yönetemeyeceğine ve hatta, olası bir savaş durumunda oy vermeye niyetli olduğu liderin ülkeyi düze çıkartıp çıkartamayacağına ilişkin aklında kalan tortulara bakarak sandık başında tercihini yapar. 12 Haziran’da da olan budur.
12 Haziran seçimi ve temsilde adalet
12 Haziran Genel Seçimlerinin sonuçları nadir görülecek bir ders gibidir. Ayrıntılara baktığınızda seçmenin kendisi açısından en ideal çözümü yarattığını görürsünüz. “Hiç birimiz, hepimiz kadar akıllı değiliz” şeklindeki Japon atasözü sanki bu durum için söylenmiş gibidir.
Örneğin seçmen bir taraftan AKP’ye olan desteğini yüzde 50’ye çıkardı ama diğer taraftan iktidarın 330 milletvekiline ulaşmasına da izin vermedi. AKP’nin gücünü artırdı fakat, dejenerasyonunu önlemek için yetkisini kısıtladı.
135 sandalyeyle ödüllendirdiği CHP’de muğlak ilerleyen değişime göz kırptı ama yeterli bulmadığı için de seçim zaferi kazanmasına izin vermedi. MHP’ye hem ihtar verdi, hem de tümden sahneden çekilmesini engelledi.
BDP yüzünden siyasetin çözmeye yanaşmadığı baraj sorununu da, BDP için yine seçmen çözdü. Bunu çözerken de BDP’ye “Kürt sorununun çözümünde sen kilitsin, geleceğin inşasında önemli ortaklardan biri ol” demiş oldu. Her ne kadar BDP bu mesajı aldığını şimdiye kadar gösterememiş olsa da!
Seçimleri liderler kazanır, liderler kaybeder
Seçmenin sandık başındaki kararını etkileyen çok sayıda faktör vardır ama bir seçimin kaderini liderden daha fazla hiç bir faktör belirlemez. Çünkü seçimleri lider kazanır, lider kaybeder. Liderin asli görevi stratejiye karar vermektir. Hem stratejiye, hem de stratejik kadrolara. Yoksa yenilgi kaçınılmaz olur. Savaşı kaybeden bir orduda ere, erbaşa, manga komutanına, takım komutanına nasıl hesap sorulmazsa, seçim kaybeden bir partide de alttakilere hesap sorulamaz. Savaş kazanılmışsa onur, kaybedilmişse utanç başkomutana aittir, asla başkasına değil! Seçimlerde de lidere.
Her siyasi kampanyada tek ve en önemli etken stratejidir. Doğru strateji sıradan bir kampanyanın seçim kazanmasını sağlayabilir ama eğer strateji doğru değilse, parlak ve büyük bütçeli bir kampanyanın başarısız olması kaçınılmazdır. Doğru bir stratejinin ilkeleri AKP için de, CHP için de, MHP için de aynıdır. Siyasetçilerin çoğu kez sormayı akıl etmediği, gündeme geldiğinde de cevap bulmakta zorlandığı soru “strateji nedir” sorusudur. Bu yazı dizisi umarız en azından doğru soruya cevap aramanın önemini göstermekte işlevli olmuştur.