Siyasi kampanyalarda partilerin seçim sloganlarının önemi nedir? Bu sloganlardan sadece kararsızlar diye adlandırılan seçmen kesimleri mi etkilenir?
Seçim kampanyalarında sloganlar önemlidir ama, sadece iyi bir slogan ile seçimin kazanılabileceğine dair dünya demokrasi tarihinde tek bir örnek yoktur. Seçim kampanyaları özü itibariyle doğru bir liderin, doğru bir fikirle ve doğru bir ekip ile sonuç alabildiği uzun süreli, çok etkenli karmaşık bir mücadeledir. Bu mücadelede lidere, fikre ve ekibe tam uyan, bununla birlikte zamanın ruhunu da hesaba katan bir slogan işleri kolaylaştırabilir. Slogan o liderin (adayın) seçmenlerin hayatına ait yüzlerce soruna ilişkin çözüm önerilerinin ve vaatlerin özeti olacak şekilde kodlanabilirse işe yarayabilir. Böylesi bir durumda, slogan sadece kararsız seçmenleri etkilemekle kalmaz, adaya (lidere) oy vermeye karar vermiş olan seçmenlerin parti gönüllüsü gibi davranmasına ve sahada seçmenlerin mobilizasyonuna da katkı sağlar.
“Change” yani “Değişim” sloganı Obama ile özdeşleşen bir seçim sloganı olarak hafızalarda yer etmiş durumda. Obama’yı başarıya ulaştıran bu sloganı en son Kanada’nın genç Başbakanı Justin Trudeau “Real change for the middle class” yani “Orta sınıf için gerçek değişim” sloganında kullandı ve başarıya ulaştı. Dünyamızda ki diğer örnekleri de göz önünde bulundurarak “Değişim” sloganın siyasetçiyi başarıya götüren büyüsü nedir?
Evet, 2008’de ABD’de Obama, ardından Fransa’da Fransois Hollande ve nihayet Kanada’da Justin Trudeau“Değişim” sloganıyla iktidar oldular…
Obama’ya 2008 ABD başkanlık seçimlerini kazandırdığına inanılan “Değişim” ve “Umut” kelimeleri aslında siyasetin yüz yıllardır kullandığı en eski ve en klişe iki kelime, iki sihirli sözcüktür. Siyasette bu iki sözcük kadar etkili olabilmiş güçte sözcükler bulabilmek kolay değildir. Bu sözcüklerin kullanılmadığı ülke ve demokrasi bulabilmek pek te mümkün değildir.
Ama sadece “değişim” sloganını kullanmak tek başına başarı için yeterli değildir.
Örneğin, 1999 Genel Seçimlerinde Deniz Baykal ve o zamanki CHP “değişim” kelimesini ana slogan olarak kullanmıştır ama barajın altında kalmıştır. Zira, “değişim” kelimesinin içini doldurabilmek, sahiden “değişim” yapabilecek bir lider /aday/ parti olarak algılanabilmek öyle çok kolay bir iş değildir. “Değişimci” olarak algılanmayı başarsanız bile zafer elde edebilmeniz garanti olmayabilir.
Peki o halde örneğin Obama kampanyasında “Değişim” sloganı neden işe yaradı?
“Değişim” kelimesinin Obama’ya seçim kazandırmış olmasının ana nedeni öncelikle zamanın ruhudur. Obama’dan önce 8 yıl süreyle ABD’yi yönetmiş olan George W. Bush ve Neo Con’larülkeyi o denli yanlış yönetmişler ve Afganistan’dan Irak’a kadar dünyanın çeşitli ülkelerinde o denli kan dökmüşlerdir ki… Tüm bu hataların sonucu olarak 2008 sonbaharında başlayan global ekonomik kriz, sıradan Amerikan vatandaşının hayatını o denli allak bullak etmiştir ki… “Değişim” Amerika için gerçek bir ihtiyaç haline gelmiştir.
“Değişim ihtiyacının” yakıcı hale geldiği böylesi bir dönemeçte, hem kişisel geçmişi, hem temsil ettiği değerler ve hem de söylemleriyle Obama Amerika’ya çare olabilecek yegane alternatif olmayı başardığı için sonuç alabilmiştir. Obama’nın tarihi zaferinin temel nedeni sadece budur; seçmenin değişmeye gerçekten ihtiyaç duyması ve Obama’nın bir lider ve aday olarak “değişim” kelimesinin içini tam olarak doldurabilmesi…
Kanada’da için de durum çok benzerdir. Muhafazakar başbakan Stephen Harper 2006 – 2015 arası Kanada ekonomisini öylesine kötü yönetmiştir ki , 10 yılın sonunda “değişim” Kanadalı seçmen için de bir ihtiyaç haline gelmiştir. Justin Trudeau’da bu ihtiyacı zamanında görmüş ve bu ihtiyaca uygun politikalar geliştirerek değişimin sembolü olmuş ve kazanmıştır.
Özetle sihri sloganda değil liderde, fikirde ve kadroda aramak gerekir.
Aslında başarıya ve geniş seçmen kesimlerine hitap eden bu sloganların arasına İspanya’da karşımıza çıkan “Podemos” yani “Yapabiliriz” hareketini de dâhil edebilir miyiz? Çünkü bu tarz bir siyasi parti isimi ve sloganı ideolojik kenetlenmeden öte seçmenlere “siz, birey olarak yapabilirisiniz. Değişim sizin elinizde” mesajı vermiyor mu?
Siyasetçiler, seçmenlerin sorunlarına çözüm bulabildikleri sürece tercih edilirler. Çözüm olmak yerine kirlenirler ve sonuçta meselenin bizatihi kendisine dönüşürlerse, halk hareketleri yada bir diğer ifadeyle “popülist hareketler” ortaya çıkar.
Popülist hareketler çoğu kez kendiliğinden ve lidersiz olarak ortaya çıkar. Yani siyaset kurumuna refleks olarak doğarlar ve pek çok örnekte görüldüğü gibi siyasi bir sonuca ulaşamadan dağılırlar.
Podemos da böyle bir hareket. Yani, “Podemos” İspanyol dilindeki kelime karşılığı olan “Yapabiliriz” anlamı sayesinde değil, mevcut siyasetçilerin seçmenin derdine derman olamaması yüzünden ortaya çıkmıştır ve muhtemelen Almanya ve Avusturya’daki “Pediga Hareketi” gibi anlamlı bir siyasi sonuca erişemeden dağılacaktır. Buna karşın bir diğer popülist hareket olan İtalya’daki “5 Star Hareketi”, baştan bir lidere ve programa sahip olduğu için siyaseten sonuç alabilmiştir.
Şimdi ülkemize dönelim. 10 Mart tarihinde başlayarak Türkiye, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerini geride bıraktı. Son 9 ay Türkiye için uzun bir seçim dönemi olarak geçti ve bu seçim dönemi AK Parti iktidara yeniden iktidara gelmesi ile sonlandı. Parlamentodaki siyasi partilerin iki seçim dönemindeki siyasi kampanyalarına bakarsak, partilerin iki seçim dönemindeki siyasi sloganlarını başarılı buluyor musunuz?
2005 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi ve Halkların Demokrasi Partisiseçimleri belirleyen iki siyasi parti oldular.
CHP bu seçimlerde ne ilerleyebildi, ne de geriledi. MHP ise 7 Haziran’dan sonra üst üste yaptığı stratejik hatalarla dramatik şekilde mevzi kaybetti. HDP, 7 Haziran’da elde ettiği başarıyı koruyamamış olsa da “Türkiyelileşme” stratejisiyle demokratik parlamenter sistemin kalıcı gücü olmayı hak etti.
Adalet ve Kalkınma Partisiise 7 Haziran’da tek başına iktidar olma pozisyonunu kaybedince hızla bir durum muhakemesi yaptı, stratejik kentlerde adayları değiştirme dahil gerekli tedbirleri aldı ve sonuçta istediğini elde etti. Ama iktidar partisinin sağlam bir fikre dayalı etkileyici bir slogan kullanarak zafer elde ettiğini iddia edebilmek te akla ziyan bir tavır olur. Çünkü iktidar partisine zaferi sağlayan asıl faktör, ülkede yaşayan hemen her ferdin yakın gelecekten endişe duymasına neden olan “belirsizlik” ortamıdır. Çeşitli güçler tarafından yaratılan “belirsizlik” ortamı seçmenin denediği bildiği adrese yeniden yönelmesini kolaylaştırmıştır.
1 Kasım seçim sürecinde kampanyalar o denli tali bir öneme sahipti ki, seçimlerin üzerinden henüz bir kaç haftanın geride kaldığı bu günlerde, “Meclise girmeyi başarmış olan 4 siyasi partinin her hangi birinin sloganını hatırlayan var mı?” diye sorsanız, anlamlı bir cevaba erişemezsiniz.
Gerçekte, 7 Haziran’da iktidar şansını elde ettikleri halde ortak bir zeminde uzlaşmayı beceremeyen muhalefet partileri Adalet ve Kalkınma Partisi’ne dördüncü seçim zaferini kendi elleriyle ikram etmişlerdir. Bir diğer ifadeyle seçmen, ülkeyi hükümetsiz bırakan muhalefet partilerini haklı olarak cezalandırmıştır.
The Diplomatic Observer dergisi, Ocak 2016 sayısında yayınlanan söyleşiden…