Bir liderin başarılı olmasını sağlayan en önemli şey, duygularını işin içine katabilmesidir. Siyasi iletişimde duygular bazen rasyonel vaatler kadar, çoğu zaman onlardan daha fazla etkilidir.
Hatırlarsanız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, referandum kampanyasında seçmen duygularını işe katan bir başlangıç yapmıştı. Kampanyanın hemen başlangıcında, meclisteki grup toplantısında, konuşmasını ağlayarak yaptı. İdam mahkumu eski bir ülkücü militanın ile eski bir solcu militanın mektuplarını okurken sesi titremiş, gözleri yaşarmıştı. Gruptaki konuşmayı dinleyen bazı AKP’li bakan ve milletvekilleri de göz yaşlarını tutamamışlardı.
Bazı kişiler Başbakanın bu davranışını kınayarak, rol yaptığını söylediler. Samimiyetsizlikle suçladılar. Ama başbakan, o konuşmasında işin içine duygularını kattığı için MHP’li seçmenlerin dikkate değer bir bölümünün desteğini alabildi referandumda. Sol ve liberal seçmenlerin bir bölümünün ve aydınların bir bölümünün de bu sayede daha kolay desteklerini kazandı.
Duyguları işin içine katmak, her zaman çalışır. Benzer bir hikâye, Barack Obama’nın seçilmesinden kısa bir süre önce gelişti. Obama, 2008 Ekim ortasında, anneannesini kaybetti. Anneannesi, onu yetiştiren önemli kişilerden biriydi. Anneannesini kaybettiği gün yaptığı konuşmada gözyaşlarına hâkim olamadı. Ve bu da çalıştı; binlerce insan Obama ile birlikte ağladı.
Dolayısıyla duyguların işin içine girmesi seçmenlerin kalplerinin kazanılması sürecinde doğru bir şeydir. Çünkü insanlar akıllarıyla düşünürler, ama, kalpleriyle karar verirler.
Seninle beraber ağlayan, seninle beraber üzülen, seninle beraber korkan, seninle beraber endişe eden, senin çocuğunun hayatıyla ilgili endişesini açığa koyan ve senin ekonomik problemlerin ile ilgili bütün endişelerini sergileyen bir lider görüyorsan onu kendine yakın bulursun, onu seversin. Ve ondan sonra, sandık başında onun lehine karar veriyorsun.
Sevinç Engin ile “Liderlik” kitabı için yapılan söyleşiden, Ocak 2011, Istanbul